29 Ocak 2010 Cuma

Hedo'nun Ağzından ''Ball'' Damladı



Hedo geçen gece Madison Square Garden'da çılgın attı resmen. 26 sayı, 11 rebound ile bitirdi maçı. Chris Bosh'un 27 sayısıyla beraber yıktılar New York'u. Buraya kadar her şey normal. Ama Hedo maç sonunda öyle bir röportaj verdi ki izleyenler ne oldukarını şaşırdılar. Yukarıdaki video da da izlediniz zaten, 28. saniyeden itibaren şöyle bir diyalog geçiyor Hedo ile sunucu arasında;

-What was different for you tonight in terms of just setting the tone with your game in this game?
-Ball.................(sessizlik)
-The ball in your hands and you did a lot with it?
-I have got nothing else to say.
-You've got the the ball in your hands and you made it place?
-Yes sir!
-Thank you.
-Thank you!
-Alright Hedo Turkoglu.

Gelelim işin ilginç yanına. Amerika'da ''ball'' kelimesini aynı bu röportajda Hedo'nun kullandığı gibi tek başına kullanırsak ''ball'' bildiğimiz ''taşak'' anlamına geliyor. Şimdi burda Hedo ya durumun farkında, coach Triano'ya ve özellikle guard Calderon'a ayarın kralını veriyor (iki alttaki postta Calderon ve Hedo konusuyla ilgili bir şeyler yazmıştım.). Ya da Hedo'nun argodaki bu ''ball/taşak'' uyumundan haberi yok ve sadece gayet masumane bir biçimde ''Top daha fazla bende kalırsa, daha çok pas alırsam neler yapabileceğimi gördünüz.'' tarzında bir şeyler demeye çalışıyor. Tabii ki röportajı yapan abimiz ilk saniyelerde inanılmaz dumur oluyor ve hemen Hedo'nun cümlesini basketbol diline göre düzenleyip Hedo'ya geri gönderiyor. Hedo'dan da ''Yes sir!!'' cevabı geliyor. Ama o ''ball'' kelimesinden sonraki sessizlik yok mu ? İnanılmaz komik gerçekten. Bu arada bu röportaj çoktan kült statüsüne yükseldi Raptors taraftarları arasında ve NBA forumlarında. Hedo'nun ayar mı verdiğini yoksa baya komik bir gaf mı yaptığını hiç öğrenemeyeceğiz galiba.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Amos The Ancient Prophet / The Collabos Vol. 1



2009'un en sağlam 10 albümü listesinden bir albüm. Amos the Ancient Prophet, bizim de LCOB Turkey olarak destek verdiğimiz spiritual rap oluşumu Lost Children of Babylon grubu bünyesinde çalışan bir prodüktör. Polonyalı prodüktörün ilk albümünde; Killah Priest, Rasul Allah, Canibus, Outerspace'den Planetery, Dewuallah gibi yeraltı rap piyasasının saygın isimleriyle birlikte 2006 ve 2009 yılları arasında kaydettiği parçaları dinliyoruz. Spiritual lirikler eşliğinde hardcore soundlar diyebiliriz kısaca. Amos çok genç bir prodüktör, bu albümüyle de aynı zamanda çok dikkat edilmesi gereken bir prodüktör olduğunu kanıtladı. Tarz olarak Wu Tang Clan, Jedi Mind Tricks ve Lost Children of Babylon karışımı bir sound var karşımızda. Bu üç oluşumdan bir tanesini bile seviyorsanız (ki Wu, JMT, LCOB'den birisini sevip de öbürünü sevmeyene rastlamadım henüz) Amos'un albümü için de arşivde bir yer açmanız gerekecek. Cutlarda ve scratchlerde bol bol Vinnie Paz verselerinden alıntılar var. Skitlerde JMT'nin efsane prodüktörü Stoupe the Enemy of the Mankind'ın skitlerini dinliyormuş hissine kapılıyoruz yer yer. Amos ile netten yaptığımız konuşmada Stoupe'tan bahsederken sanki bir Tanrı'dan söz ediyormuşuz gibi konuşmasına hiç şaşırmadım o yüzden. Bu, Stoupe'dan etkilenme mevzusu rahatsız edici düzeyde değil tabii ki. Amos kullandığı samplelarla yaratıcılığını ortaya koyarken JMT'ye ve Stoupe'a saygılarını sunup geçmiş sadece ve ortaya %100 kendisine ait bir albüm çıkarmış.  Stoupe da hazır yavaş yavaş rapten elini ayağını çekiyorken, Amos gibi isimlerin böyle albümlerinin çıkması çok sevindirici. MC seçimlerinde Lost Children of Babylon bünyesinde çalışmanın tüm avantajlarını kullanmış Amos doğal olarak. Rasul Allah, Killah Priest, Outerspace'den Planetery gibi veteranlarla Vega X, White Lotus gibi genç yetenekleri tanıştırmış beatlerinde. Skitlerinden, cutlarına, samplelarından, scratchlerine geleceğin en iyi prodüktörlerinden bir tanesinin Polonya taraflarından çıkabileceği aklıma gelmezdi.  LCOB elebaşı Rasul Allah'ın koskoca ABD piyasası varken neden bu adamla çalıştığının cevabı Amos'un albümdeki olağanüstü beat yapımı başarısında gizli. Myspace linki ve albümden bir parça altta.

Amos The Ancient Prophet Myspace

24 Ocak 2010 Pazar

Calderon ya da Hedo


Sports Illustrated dergisinden Mark Montieth, bu sezonun şu ana kadar en büyük hayal kırıklığı yaratan oyuncularından oluşan 2 takımlık bir liste çıkarmış. Listede hem Hedo hem de Mehmet Okur var. Bu iki temsilcimiz için şu ana kadar kabus gibi sezon gerçekten de. Hadi Mehmet'in Utah'da kredisi var diyelim ama Hedo'nun kendisini taraftara sevdirebilmesi için acilen toparlanması lazım. Bu iş Hedo'nun kendisinde de bitmiyor ne yazık ki. Jay Triano, Hedo'dan daha fazla yararlanmak istiyorsa Calderon'u ya top dağıtımı konusunda Hedo ile yardımlaşması gerektiği yönünde uyarmalı ya da süresini kısıtlaması lazım ki Calderon gibi çakal bir oyuncunun her iki ihtimale de izin vereceğini hiç sanmıyorum. Şu anda Toronto'da patron Calderon ve uzun bir süre de bu değişmeyecek. Bu değişmedikçe de Hedo beklentileri karşılayamamaya ( yazması ne zor kelimeymiş ''karşılayamamaya..'') devam edecek. Sezon başında Hedo ile takas olup Orlando'ya geçen Vince Carter'ın da listede olması da bir başka ilginç anektod. Bugün iki takıma da sorulsa, herhalde Orlando Hedo'yu, Toronto da Carter'ı geri almak isterlerdi. Listenin bir başka ismi Dwight Howard'ın da bu düşüşünün sebeplerinden bir tanesi Hedo gibi oynatan bir oyuncunun yerine şu anda Carter gibi sadece kendi istatistiklerine oynayan bir oyuncunun Orlando'da olması. Bütün New Jersey Nets'i temsilen sadece Devin Harris seçilmiş galiba çünkü bu listeye girmek için birbirleriyle yarışıyor Netsli oyuncular bu sene. Hala 3 galibiyetleri var. Yazının tamamı alttaki linkte.

NBA's All-Disappointment teams

21 Ocak 2010 Perşembe

Dj Premier Salutes James Brown



Yaşayan en büyük hip hop prodüktörü Dj Premier'den, gelmiş geçmiş en büyük soul funk sanatçısı James Brown'a adanmış 2 cd'lik mixtape. James Brown'ın artık herbiri efsane olmuş %100 funky parçaları bu mixtape'i dinlemek için başlı başına yeterli bir sebep zaten ama hip hop tarihinde kullanılan sample'lara baktığımızda listenin 1 numarasında James Brown müziklerini görmek de bu mixtape'i çok özel kılıyor.2007 yılında çıkan mixtape'i bugün kevinnottingham.com gibi bir kaç önemli sitede bedava dağıtılırken gördüm, o yüzden burdan da verelim download linkini. İlk cd James Brown parçalarından oluşuyor. İlk cd'deki tek olumsuz özellik şu; Bazı parçalarla fazla oynamış Premo, gereksiz scratch'ler kulak tırmalayabiliyor bazen. Onlara da ''bir bildiği vardır babanın'' diyoruz ve Premo'yu eleştirme gafletinde bulunmuyoruz tabii ki = )
 2. cd de, parçalarda James Brown sampleları kullanılan, günümüzde çoğu kült statüsünde değerlendirilen rap parçaları var. Public Enemy, EPMD, KRS One, Biggie, NWA, Afrika Bambaata, Eric B & Rakim gibi babalar 2. cd'de. Sonuç olarak tam arşivlik albüm. Buyrun;

Dj Premier Salutes James Brown Download

Kolpa Pilsen


Euroleague'de Efes Pilsen'in Top 16'e mucizevi şekilde kalırken, sonucunu beklediği Rytas-Malaga maçını, Malagalı Omar Cook'un Rytas maçında hayatının oyununu çıkarmasını, o güne kadar Rytas'ın en skorer oyuncularından biri olan ve maçtan hemen ertesi gün Efes'e transferi açıklanan Bojan Popovic'in sadece 2 sayı ve 5 top kaybıyla takımını sabote edercesine oynamasını sadece ben düşünmüyormuşum. Medyada spor servislerinde yıllardır çeşitli görevlerde çalışan Ahmet Ercanlar'ın blogu da bu konulara değinmiş. Ben sadece Ahmet Abi'nin değinmediği bir konuya daha değinmek istiyorum. Omar Cook ve Bojan Popovic aynı menejerlik şirketiyle (Beobasket) çalışan oyuncular. Altta bahsettiğim yazı var. Hiç taraftarı olmayan bir klübün, milyon dolarlık kadrolar kurmasına rağmen yine her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırıp son dakikada kirli işlerle bir şeyler başarabilmesinin hikayesi.

Chemedya Blog; Şeytanın Avukatı Yazısı

18 Ocak 2010 Pazartesi

Baron Davis Runs NYC



Beat'te rahmetli J Dilla var. Baron Davis, elinde top bütün New York'u dolaşıyor. Videonun sonlarında Jim Jones ve Common'da, Baron Davis'e katılıyor. Türkiye'de çok tanınmayan, Amerika'da kendisine yeni yeni pazar bulmaya çalışan Çinli Li-ning spor firması için çekilen bir video bu. Li-ning, geçen sene Baron Davis ile anlaşma imzalayarak dikkatleri üzerine çekmişti. Bu video çok yeni. 2010'da çekilmiş. Sondaki ABD bayrağı hariç güzel video. Aslında düşününce çok da kolay değil. Amerikan hükümetinin en çekindiği ülkelerden birisinin mensubu olarak, gelip oralarda bu kadar büyük yatırımlar yapmak bu tarz şirinlikler (!?) gerektirebiliyor. Burda kullanılan yöntem çok ''kör göze parmak'' olmuş gerçi. Hani ''Selam dünyalı, biz dostuz'' yaklaşımı var. Neyse çok kafa yormadan J Dilla'nın tadını çıkaralım en azından. Bu arada ayakkabı ve t-shirt de Baron Davis silüetleriyle tam koleksiyonlukmuş = )

17 Ocak 2010 Pazar

İyi ki Doğdun Şampiyon !!!


Bugün; gelmiş geçmiş en büyük sporcu, aktivist, insan hakları savunucusu, şair Muhammad Ali'nin doğum günü. Ali'yi tüm zamanların en iyisi yapan şey; sporla siyaseti, felsefeyi, edebiyatı kusursuz biçimde birleştirip, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir ırktan, herhangi bir dili konuşan, herhangi bir insana umut olup, ona herhangi bir konuda ilham kaynağı olabilmesi. Muhammad Ali'nin artık bir çoğu efsaneleşmiş, sayısız sözü yerine O'nun antrenörü Drew Bundini'nin, 30 Ekim 1974'te Zaire'de George Foreman'a karşı yapılan Dünya Ağır Siklet Şampiyonluğu Ünvan Maçı'nda (Rumble in the Jungle diye bilinen efsane maç) ringe çıkmadan önce Ali'yle yaptığı konuşmayı yazmak istedim. Ali'nin kariyeri boyunca kimler için dövüştüğü daha iyi anlatılamazdı çünkü.


"Danset şampiyon, kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için danset.. Çocuklar için salla yumruklarını.. Kiralarını ödeyemeyen işsizler için danset, şu alçağın işini bitir.. Meyhanelerdeki ayyaşlar için danset şampiyon, kanserden geberen yoksul hastalar için, kefaletleri ödenmeyen sefil mahkümlar için, herkesin terkettiği eroinmanlar için,kocaları olmayan gencecik hamile kızlar için.. Danset şampiyon, savaş onlar için! Bu aşağılık herifin işini bitir, çenelerini dağıt hepsinin.. Düşkünler yurdundaki zavallılar için, emeklilik maaşı alamayan yaşlılar için, pis bir sokakta müşteri bekleyen yaşlı ve yorgun fahişeler için.. Meyhanelerde oturmuş demlenen bütün yalnız kalpler için.. Bilardo salonlarındaki yalnızlar için, sokak köşelerindeki yalnızlar için, danset şampiyon, savaş onlar için.. Temizlik işçileri için salla yumruklarını; hava limanlarında, otobüs duraklarında, benzin istasyonlarında yerleri süpüren küçük insanlar için.. Savaş onlar için şampiyon! Otellerde yatakları yapıp tuvaletleri temizleyen küçük odacı kızlar için dersini ver şu aşağılık herifin! Seni kurtaranlar senatör değildi, vali değildi, başkan değildi.. Sokaktaki insanlar kurtardı seni.. Şimdi sokaklar adına savaş, hadi yavrum işini bitir şu aşağılık herifin.. Bu ring ikinize fazla, hadi bitir işini, suratını paramparça et.. Yoksullar adına şampiyon, yoksullar adına! Hadi yavrum salla yumruklarını, Muhammed Ali'yi hiçkimse yenemez, hiçkimse.. Sadece Cassius Clay yenebilir ama o da bu akşam aramızda değil. Danset şampiyon, hadi oğlum, danset !!"

Altta da, 90ların efsane rap topluluğu The Fugees'in, Rumble in the Jungle'a ithafen yaptıkları parça var. Rumble in the Jungle'a tabii ki maymun George Foreman perspektifinden değil, efsane Muhammad Ali bakış açısıyla yaklaşmışlar.

14 Ocak 2010 Perşembe

Komedyenler Takımı


   Bulunmayı hiç hak etmediğimiz bir turnuvadan, hak ettiğimiz biçimde elendik. İlk 3 period savunmayla uzaktan yakından ilgisi yoktu takımın. Şutlara el kaldırmaktan bile acizdik. Tam bir Türk gibi, ancak son perioda geldiğimizde savunma yapmak aklımıza geldi ama 3. periodu 17 sayıyla geride kapattığımızda, bu işin bittiğini anlamak için öyle basketboldan falan çok anlamaya gerek yoktu. NBA'den sonra dünyanın en zorlu basketbol ligi olan Euroleague'de son çeyreğe 17 sayı geride girip de maç kazanabilen bir takım belki vardır ama ben hatırlamıyorum. İlk 3 periodda takım öyle kötüydü ki, oyuncuların hepsinin nefret ettiklerini bildiğim Tanjevic'i sabote ettiklerini düşündüm. Takım olarak Euroleague'e hiç ama hiç yakışmadık bu sene. 40 sayı farka mağlup olmalar, hiç mücadele etmeden kaybedilen maçlar, 500-1000 arası seyirciye oynayan bir takım olmak vs vs... Euroleague yönetiminin bizi bu organizasyonda, en azından bu sene, daha fazla istemediklerini de gördük bu akşam hakemler sayesinde. Kesinlikle haklılar. Ben de bu kadar üst düzey basketbol oynanan, Avrupa'nın en saygın basketbol organizasyonunda bu seneki Fenerbahçe gibi bir ''komedyenler takımı'' görmek istemezdim açıkçası. Takımdaki herkes birbirinden o kadar habersiz ki son saniyede Mrsic, Marcus Brown'u tutarken (daha doğrusu tutamazken), o saniyede Marcus Brown'u tutması gereken Tarence Kinsey topu oyuna sokan oyuncuyu tutuyor. Sonuç olarak şaka gibi bir Euroleague sezonunu tam da bizim bu sezonki takıma yakışır bir son saniye üçlüğüyle geride bıraktık. Bulunmayı ucundan kıyısından, hiç bir yerinden haketmediğimiz bir turnuvaya bitik ve ruhsuz bir şekilde veda ettik. Bizden bütçe olarak kat kat altta olan Partizan yönetimi, bizim yöneticilere ''Basketbol takımı organizasyonu nasıl inşa edilir?'' dersi verse ne güzel olur..
   İleride nasıl çocuklarıma İstanbul'dan ayrılırken hüngür hüngür ağlayan Marko Miliç'i, canıyla yüreğiyle oynayan Dallas Comegys'i, aklında Fener aşkından başka bir şey olmayan İbo'yu efsane olarak anlatacaksam, 2009/2010 basketbol yönetimini ve teknik ekibini de kara bir leke olarak anlatacağım...

12 Ocak 2010 Salı

Kötü Şöhret


New Jersey Nets, bu sene bizden bile kötü. Courtney Lee ve Broke Lopez'in bakışları çok güzel anlatmış durumu zaten. ESPN de alttaki linkte, kötü performans konusunda efsane olmuş 1972/73 sezonu Philadelphia 76ers ile bu sezonun Nets'ini karşılaştırabileceğimiz bir çizelge yayınlamış. Şu anda başabaş gidiyor iki takım. Koskoca sezon 9 galibiyet rekoru kolay kolay kırılabilecek gibi görünmüyor. Bakalım sezon sonunda tarihe tanıklık edebilecek miyiz ?

Game-by-game comparison with the 1972-73 Philadelphia 76ers

10 Ocak 2010 Pazar

2009'un En Sağlam 10 Albümü

Buyrun, 2009 yılında çıkan, dinlediğim en iyi 10 albüm. Bu albümlerle ilgili sayfalarca yazı yazılabilir ama eğer o moda girersem bu liste bir kaç hafta daha bende kalabilirdi.  Yılbaşı geçeli baya oldu, hazır aklıma da gelmişken listeyi daha fazla gizli tutmak da istemedim : P Şimdilik sadece listeyi koyalım, daha sonra ''kim bu adamlar?'', ''neden o kadar albüm çıkmışken bu albümler?'', ''nasıl müzikler yapıyorlar?'' vb. bilumum soruların cevaplarını içeren postlar atıcam buraya. Sondan başlayalım da heyecan olsun = )

10- Amos The Ancient Prophet / The Collabos Vol. 1
 

9- U God / Dopium
 

8 - Raekwon / Only Built 4 Cuban Linx Part 2
 

7- Sha Stimuli / My Soul To Keep



6- La Coka Nostra / A Brand You Can Trust


5 - BK One / Radio Do Canibal


4- Tech N9ne - K.O.D


3 - Brother Ali / Us


2- Large Professor / The LP


1- Mos Def / The Ecstatic


6 Ocak 2010 Çarşamba

Siena : 101 - Fenerbahçe : 58

Bu akşam, daha önce hiç tanık olmadığım yepyeni bir duygu girdi hayatıma: ''Maç izlerken utanmak''. Bu maçın kritiğini yaparsam, yepyeni bir duyguyla daha tanışacağım kesin: ''Yazı yazarken utanmak.'' O yüzden hiç bir şey yazmayacağım. euroleague.net gayet güzel özetlemiş durumu; ''Siena destroyed Fenerbahçe''. Bu takım hakkında umut beslemekten, pozitif şeyler ummaktan sıkıldım artık. Sadece ama sadece Bogdan Tanjevic'e biraz seks biraz seyahat kokan bir sözüm var; ''Siktir git be adam!!!''

5 Ocak 2010 Salı

Roko Ukic


Beklenen mutlu son gerçekleşti. Milwaukee Bucks, Roko Ukic'i serbest bıraktığını açıkladığı anda Fenerbahçe resmi sitesinden Ukic ile anlaştığımız haberi duyuruldu. Deplasmandaki Cibona mağlubiyetinden sonra belirtmiştim 1 numarayı Damir Mrsic'e emanet ederek devam etmenin göz göre göre intihar olduğunu. Çok şükür yönetim de gördü bunu ve direk NBA'den, Avrupa'nın en yetenekli guardlarından birisi olan Ukic getirtildi. Çok ilginç gerçekten, şöyleki biz Willie Solomon'ı aldığımızda Kral Solomon'ın Toronto Raptors'dan ayrılma sebeplerinden bir tanesi (belkide en büyüğü) Roko Ukic'in, Solomon'ı rotasyonda kesmesiydi. Raptors'da istediği süreyi alamayan Solomon da İstanbul'un yolunu tutmuştu. Sonra Tanjevic ile bitmeyen kavgalar, King Solomon'ın malum ayrılığı ve şimdi Roko Ukic transferi. Peki ne beklemeliyiz Ukic'ten ? Öncelikle kesinlikle Solomon kadar sağlam bir şutör değil. Ama Solomon'dan bir kaç kat daha üstün oyun kurma yeteneğine sahip. İlk etapta taraftarla kaynaşması Solomon kadar kolay olamayabilir çünkü tam sahayı geçip topu kimseye vermeden pata küte üçlük sokamayacaktır muhtemelen. Arkadaşlarına yaratacağı fırsatlar yani asist konusunda Solomon'dan her türlü daha üstün Ukic. Savunmaya gelirsek, iyi günündeki ve mental olarak maça konsantre bir Solomon'dan daha iyi savunmacı guard bulmak bence çok zor ve Ukic'in de Solomon'dan daha iyi bir savunmacı olduğunu düşünmüyorum. Gerçi Solomon savunmada o kadar yetenekliydi yetenekli olmasına ama, özellikle son senesinde mental olarak neredeyse hiç bir maça hazır çıkmadı Tanjevic muhabbeti yüzünden.  Neyse sonuç olarak bu mevsimde yapılabilecek en iyi hamlelerden birisini yaptık. Ukic'in basketbolu inanılmaz iyi bildiği ve fiziksel ve mental olarak hazır olduğu zaman çok üst düzey bir oyun kurucu olduğu açık. TBL'de final zaten kesin de, inşallah bu hamleyle Top 8 görürüz Euroleague'de.

2 Ocak 2010 Cumartesi

Portland Bahtsız Bedevileri


Portland Trail Blazers'ın ismini başlıktaki gibi değiştirmesini kimse yadırgamaz artık. Sen git baya baya Batı finali oynayabilecek bir kadro kur ama adamlar teker teker olmadık sakatlıklar geçirsin, öylece kal ortada. Önce Nicholas Batum omzundan sakatlandı, şubatta dönmesi bekleniyor. Kasım ayında Travis Outlaw ayağından ameliyat oldu, nisanda dönmesi bekleniyor. Koç McMillian antrenmanda aşil tendonunu kopardı, özel bir ayakkabıyla yürüyebiliyor şu günlerde. Rudy Fernandez sırtından bir operasyon geçirdi ve ocak sonuna kadar yok. Lamarcus Alridge ayağını burktu geçen gece ve en az 1 maç yok. Greg Oden'ın diz kapağı kırığı malum zaten, sezonu kapattı. Przybila'nın diz kapağı çıktı ve O da sezonu kapattı. Şu anda takımın pota altı kime emanet inanın ben de bilmiyorum. Ve bu postu yazmama neden olan son haber; Steve Blake zatürre teşhisiyle bugün hasteneye kaldırılmış. Çok yazık oluyor bu güzelim takıma, sene başında izlemekten en keyif aldığım takımlardan birisiydi Portland. Şimdiyse neredeyse oyuncu yokluğundan maçlara çıkamayacaklar. Bu şanssızllıklarla play off büyük başarı diyorum artık. Umarım yanılırım...Az daha unutucaktım bu arada; Fantasy Game'de yukarıdaki oyuncuları alan arkadaşlara büyük sabır diliyorum, bu günlerde banyo yapmayı ihmal etmesinler, takımlarına destek olsunlar : P