27 Temmuz 2010 Salı

Melvin Bliss



Jazz müziğin efsane isimlerinden Melvin Bliss hayata veda etmiş. Melvin Bliss, hip hop tarihinde sample'larına en çok başvurulan müzisyenlerden birisidir James Brown'la beraber. Alttaki resimde, sadece yukarıdaki parçanın (Synthetic Substitution) sample'ını kullanan albümler var. O'nun müziklerinin katkısı olan albümleri görünce çok da fazla bir şey yazmaya gerek kalmıyor. Hepsi birbirinden efsane albümler. Huzur içinde yatsın.




22 Temmuz 2010 Perşembe

SOLE / THE PYRE



Efsane şirketlerden Anticon'un kurucusu ve eski üyesi Sole, The Pyre adında bir sesli kitap çıkardı. 72 sayfa olacakmış kitap ve içinde Sole'nin kendi sesinden şiirlerini dinleyebilecekmişiz. Çok önemli bir adam Sole. Bugün Sage Francis'leri, Cage'leri dinleyebilmemizde büyük payı var. 15 senede 15'i aşkın albüm çıkardı. Kitapla ilgili, mailime gelen yazıyı copy paste yapıyorum alta. (Çok tembel bu bloğun sahibi : )

 Indie hip-hop pioneer Tim Holland, founder and ex member of anticon, is the embodiment of DIY anti-establishment experimental hip-hop. Over the course of fifteen years he has released 15+ albums under the monickers of sole, sole & the skyrider band, & mansbestfriend. His radical approach to hip-hop songwriting has earned him countless accolades and a worldwide cult following.

 The visual inspirations for "The Pyre" come from the persuasive art of propaganda as it appears throughout history and in all geographical areas. It is a series of original drawings by Zupa that give added dimension to the text using familiar styles from the German Renaissance, Japanese Block art, Religious Iconography from Europe, Asia and pre-Columbian South America, & 20th century revolutionary propaganda.
 Holland's far reaching story of civilization is told in the language of ancient myth. Drawing on influences as diverse as Keats, Villon, Debord, Byron & The Epic of Gilgamesh. The poem touches on everything from work, time, human interaction, invention, "progress," & ethics. The result is a melting pot of past/present/future motifs, expressing the timeless theme; "the only craft we have perfected is the ungentle one." The album is a cross between an audiobook, a herzog soundtrack, & an instrumental album. Featuring 20-plus songs recorded using analog 8-track & Computer. Continuing in the vein of the critically acclaimed mansbestfriend series, the would-be instrumental sections merge with the narrative and draw the listener into the beautiful and chaotic world that is "the pyre."

Bu projeden ilk haberim olduğunda ''Ulan çok pahalıdır bu şimdi, alamayız biz'' tribine girdim ama Sole tokat gibi bir cevapla geldi. 2 ayrı paket olarak çıkacakmış piyasaya kitap. İlk pakette kitap ve cd var, 14$ fiyatı. İkinci pakette kitap ve cd'ye ek olarak bi' de t-shirt eklemişler ve sadece 24$. Özellikle t-shirt'lü paketin fiyatı çok komik. Biz 24$'a hiç bir grubun orjinal t-shirt'ünü getiremezken, Sole yanına kitap ve cd de gönderiyor. Alttaki trailer da çok başarılı olmuş. Tam koleksiyonluk işler. Elinizi korkak alıştırmayın, verin siparişi, ileride torunlarınıza bırakacak bir şeyleriniz olsun : )

Kitap + CD

Kitap + CD + T-shirt

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Stoupe the Enemy of Mankind & Dutch

Ne bir dergide ne de internet ortamında, Jedi Mind Tricks'in efsane prodüktörü Stoupe'un bırakın röportajı, resmi bile yoktur neredeyse. Grupla beraber turlara da çıkmaz. Genellikle konserlerde de yoktur. O'nu efsane yapan tabii ki aşmış prodüktörlük yeteneği ama bu ''az görünme'' hadisesi de Stoupe'u diğer prodüktörlerden ayırır. Dxhiphop.com sürpriz bir ropörtaj yapmayı başarmış Stoupe'la. Altta linkini verdiğim ropörtaj, bu ''az görünme'' konusuna da değinmiş. Yer aldığı gruplarda (JMT ve Dutch) frontman olmadığını ve bu yüzden göz önünde olmayı sevmediğinden bahsetmiş Stoupe. Müzik yapmaya devam ettikçe bizim için bir sıkıntı yok aslında. Jedi Mind Tricks zaten yeterince tanınmış bir oluşum ama Dutch'ın üzerinde durmak lazım biraz. Albüm konsepti olarak, Stoupe'u ilk defa rap harici bir türde dinleme fırsatı yakalıyoruz Dutch'da. Yanına Liz Fullerton diye çok tanınmayan ama inanılmaz bir sese sahip vokalisti almış ve ortaya Dutch diye bir trip-hop projesi ve A Bright Cold Day diye bir albüm çıkmış. Benim trip-hop dememe çok takılmamak lazım. Bu albümü bir katogeriye sokmak oldukça zor aslında ama albümde en baskın tür trip-hop gibi. JMT'deki karanlık hardcore beat'lerinden sonra Stoupe'u bu kadar farklı bir türde ve farklı bir partnerle dinlemek çok değişik bir tecrübe bizim açımızdan. Dutch'ı dinledikten sonra  kabul edeceksiniz ki Vinnie Paz ile Liz Fullerton arasında az da olsa fark var : P
Altta Stoupe'un hiphopdx.com'daki ropörtajı, Dutch'ın Myspace adresi ve grubun bir parçası var.

Hiphopdx.com Stoupe Ropörtaj

Dutch Myspace

29 Haziran 2010 Salı

EN ETKİLİ 10 KURT SALDIRISI


Geçtiğimiz sezonun en iyi 10 hücum oyunumuzu derlemiş resmi site. 1 numarayı o hareketin yapıldığı geceki gazla koymuştum bloga; Corey Brewer'ın Fisher'ın üzerinden yaptığı insanlık dışı smaç. Son saniye basketleri de bu listelerin olmassa olmazları tabii. Johhny Flynn ve Corey Brewer hakimiyeti var listede. Seneye daha çok görmek istediğimiz hareketler bunlar.

28 Haziran 2010 Pazartesi

AMAÇ ?

Heyecanla beklediğimiz draftlar 24 Haziran'da gerçekleşirken, dışarıdaki hayat yine geç gelen bir post'a sebep oldu blog açısından. Dördüncü sıradan katıldığımız 2010 Draft'larında Wesley Johnson'ı seçtik. Wesley Johnson'ın 3. ya da 4. sıradan seçileceği konuşuluyordu zaten pek çok yerde ve beklenen oldu. Wes, artık T'wolf. Eski postların birisinde yazmıştım; ''Draft'ta ilk iki sıradan birisine yerleşemessek hiç hoş şeyler yaşanmaz.'' diye. Ama gördük ki bu takımın başında David Kahn gibi dahi (!?) adamlar oldukça ilk sırayı alsak da bir şey değişmeyecek. NBA'i çok az takip eden 13-14 yaşlarındaki bir çocuğa ''Timberwolves'un en güçlü yanı neresi?'' diye sorarsanız, pat diye ''Pota altı'' cevabını yapıştırır. Bunu görebilmek için takımın bir kaç maçını izlemeniz yeterli. Ama bizim dahiyane adamımız Kahn ve arkadaşları gitti 3 tane pota altı adamı seçtiler Draft'ta. Draft gecesi muhabbetlerde herkese Big Al ve Love'ın arkasına sağlam kısalar beklediğimi söyleyen ben, seçilen oyuncuları gördüğümde bu seneki skandal başarısızlıktan bile daha büyük şok yaşadım. Her şey bu kadarla kalsa keşke; Kahn geçtiğimiz gün, Darko Milicic'in takımda kalması halinde uzun rotasyonunda süre açabilmek için Al Jefferson'ı elinden çıkarabileceğimizi açıkladı medyaya. Tabii bu açıklamayla Draft'taki 3 hakkımızın hepsini neden uzunlardan yana kullandığımız da anlaşıldı. Milicic ile ilgili düşüncelerimi O'nu ilk transfer ettiğimizde yazmıştım. Yazıda kendisinden geçtiğimiz sezon sonunda kurtulmuş olmayı dilerken, yönetim çıkmış, yeteneksiz Milicic üzerine takım kurmayı planladığını açıklıyor. Marko Milicic'ten bu takıma olabilecek en fazla şey Al Jefferson'ın yedeğiyken Jefferson'ı gönderip Milicic'i ilk 5'e koymak nasıl bir mantık anlamak imkansız. Kısa rotasyonunda ligin en zayıf takımı olduğumuz apaçıkken, bunu bile göremeyip hiç de fena olmayan uzun rotasyonuna 3 adam daha eklemek akıl dışı. McHale'i arayacağım hiç aklıma gelmezdi ama Kahn, Mchale'i çok aratıyor. Draft seçimleri, özellikle Milicic/Jefferson konusunda yapılan açıklamalar bütün umudumu bitirdi bu takımın geleceği hakkında. Wesley Johnson hakkında bir şeyler yazacaktım ama hiç heves kalmadı. Bir kaç güne geçer sinirim, yazarım O'nun hakkında bir şeyler. Şimdilik durum felaket, gitgide üzerine bir şeyler koyacaklarına takımı bitiriyor bu adamlar.

20 Haziran 2010 Pazar

The Roots / How i get over


Philadelphia'li efsanevi oluşum The Roots'un yeni albümü ''How i get over''a kavuşmamıza günler kala, Def Jam Records çok kısa da olsa albümden kesitler yayınladı. Albümde Black Thought yine çok formunda. Yine klasik stüdyo kayıt albümü değil de canlı performans dinliyormuş hissine kapılacağız anlaşılan. The Roots gibi oluşumlar çok azaldı. Değerlerini bilmek lazım babaların. Buyrun yeni albümden kesitler;


27 Mayıs 2010 Perşembe

Büyük Oyuncu Olmak


Bir oyuncu düşünün; zamanında Napoli'de oynadığı basketbol ve kazandırdığı kupayla, şehrin kahramanı haline gelmiş; 2004 yılında, Polonya'nın Wroclaw takımında, Euroleague'in sayı kralı olmuş; Yunanistan'da Olympiacos formasıyla oynadığı maçlardan sonra (özellikle Euroleague Final Four'undan sonra) Pire şehrinde bir efsane haline gelmiş; bir dönem araya  NBA'i de sıkıştırmış olsun. 2009 yılında sessiz sedasız Türkiye'nin Fenerbahçe takımına gelsin ama burada, 2 senedir koçun ''rotasyon'' saçmalıkları sonucu istediği -hak ettiği- süreleri bir türlü alamamış olsun. Aldığı zaman da, ait olmadığı 1 numaralı pozisyonda oynatılmak zorunda bırakılsın. Hatta bu akşama kadar, 2009/2010 TBL Play Off''larında bench'ten neredeyse hiç çıkmamış olsun. Ama o 2 senelik olumsuzluğa, mutsuzluğa rağmen, çıksın bu gece Efes Pilsen'le oynanan final serisi 4. maçında takımı tam bir winner gibi yönetsin. Bir ara 17 sayılara kadar çıkan farka rağmen, 2 genç Sloven'i de yanına alarak, takımı uzun süre unutulmayacak bir geri dönüş zaferine taşısın. Maçla ilgili değerlendirmeler, Emir'in performansı, muhteşem geri dönüş bir çok yerde yazıldı zaten. Lynn Greer'i bu takımda izlediğimiz için ne kadar şanslı olduğumuza değinen birilerini görmediğim için, böyle kısa ama minnet dolu bir yazı çıktı ortaya.