31 Ekim 2009 Cumartesi

Minnesota:87 Cleveland:104

2'de 0 ile başlayan Cavs'a karşı Target Center'da da oynasak galibiyetin çok zor olduğunu biliyorduk hepimiz zaten. Önceki yazıda da galibiyet değil mücadele beklediğimi söylemiştim. Biz yeni yeni yapılanmaya çalışan bir takımken karşımızda gözünü şampiyonluğa dikmiş yıldızlar topluluğu var. Buraya kadar her şey normal. Ama Nets maçıyla başlayan büyük bir sıkıntıyı bu maçta da yaşamak pek hoşuma gitmedi; asist kıtlığı. Evet dün gece de takımda 3'ten fazla asist yapan oyuncumuz yoktu. Maçtan sonra coach Rambis hala birlikte oynamayı öğrendiğimizi ve yol alıcak çok yolumuz olduğunu söyledi. Haksız da sayılmaz. Maçtaki en olumlu şey de çaylak Jonny Flynn'in iyi performansını sürdürmesi oldu. 17 sayı gönderdi ve en skorerimiz oldu. Bu arada saha içi isabet oranımızı mutlaka ama mutlaka daha yükseklere çekmeliyiz. Cavs karşısında %41.92da kaldık sadece. Sonuç olarak beklediğimiz gibi 1-1 olduk. Önümüzdeki maçta görüşmek üzere.

29 Ekim 2009 Perşembe

Oldu Oldu Çok Güzel Oldu !!! Minnesota=95 Nets=93


Ve sezonu New Jersey maçıyla açtık...Damien Wilkins'in son saniye basketiyle de 95-93 aldık maçı...Bu maçta ilerisi adına sezon başında coach Kurt Rambis ile ilgili yazdıklarımı ucundan kıyısından görmek beni çok mutlu etti. Birazdan o konuya gelicem ama önce maçta kim ne yapmış ona bakalım; sakatlıktan yeni çıkan ve beklediğimiz gibi skor bazında yeterli verimi alamadığımız Big Al (9 sayı,4 rebound)'ın yerine fazla sürpriz olmayan bir isim çıktı ön plana; çaylak guardımız Jonny Flyn, 18 sayıyla oynadı ama öyle anlarda geldi ki bu sayılar ancak bu kadar kritik olabilir.
Gerçekten inanılmaz ilginç bir maçla açtık sezonu, şöyle ki bir ara farkı 19'lara kadar çıkaran New Jersey karşısında ilk 3 period sonunda tam 14 farkla gerideydik ama öyle bir son period oynadık ki inanın gözlerim yaşardı izlerken. Geçen sezon sayısız maçın ilk 3 periodunu önde götüren ama son periodlarda bir türlü istediğimiz ritmi tutturamayıp 3-4 farklı skorlarla sayısız maç veren bir takımın taraftarı olarak ne kadar da özlemişim geriden gelip, kusursuz bir son period oynayarak maç kazanmayı anlatamam. (Bu arada bu yazıda biraz zafer sarhoşluğu da var ama olsun o kadar artık = ) İşte son periodda yukarı da da bahsettiğim coach Kurt Rambis'in hırs faktörü girdi devreye ve mücadeleyi asla bırakmadı takım. Sezon öncesi yazımda coach'tan işin bu mücadele kısmını geri getirmesini umduğumu belirtmiştim ve henüz ilk maçta olsa bunu görmek beni çok mutlu etti. Umarım bunu bir maça değilde tüm sezona yayabiliriz.
Bu arada New Jersey'de 1988 doğumlu Brook Lopez'e de 27 sayı attırdık ya hadi neyse maçı kazandık bir şey demiyorum şimdilik. Maçı son periodda çevirdiğimizi söylemek de yanlış olur aslında; son periodun 2. yarısında çevirdik maçı çünkü. Şöyle ki maçın son 6 dakikasında 24-6'lık bir seri yakaladık ve Flynn 18 sayısının 11'ini bu son 6 dakikaya sığdırdı; gerçekten NBA'de bir çaylak sezona ancak bu kadar pozitif başlayabilir. Galibiyetteki bir başka kilit noktanın da New Jersey'in 8'de 0 üçlük atmasının daha doğrusu atamamasının olduğunu hatırlatalım. Bizim de 7/1 attığımız düşünülürse iki takım da dışarıdan evlere şenlik başladılar sazona. New Jersey pek umrumda değil tabii ki ama biz böyle gitmemeliyiz, sadece 1 üç sayı bulabildiğimiz bir maçı onların hiç atamamasıyla kazandık, her rakip bu kadar cömert olmaz diyelim şimdilik. Corey Brever 33 dakikayla en çok süre alan isim oldu bu arada Minnesota 'da. Hücumda aman aman şeyler yapmasa da (7 sayı, 8 rebound) savunmada baya gayretliydi. 4 hücum rebounduyla da takımın bu konudaki lideri olması çabasının göstergesi Brever'ın.
Son olarak da bu maçta gözüme çarpan olumsuzlukları yazalım ve bu yazıyı sonlandıralım; maçta 2 asistten daha fazla asist yapan oyuncumuz yok. Rakipte ise sadece Devin Harris 8 asist yapmış mesela ki normali bu. Burdan çıkarıcağımız ders; hücumda yardımlaşmayı arttırmalıyız. 7'de 1 üçlük olayına yukarıda değindik zaten hiç girmiyorum tekrar o konuya. Tamam bizim oyuncuların da müthiş eforu var ama karşımızda New Jersey değilde daha sağlam bir takım olsa bize geri dönme fırsatını verirler miydi ?
Neyse sonuçta galibiyetle başlamak paha biçilemez. Önümüzde Cleveland maçı var, sezona 2'de 0 ile başladılar ve bize çok fena bilenerek gelicekler. İşimiz çok zor, Nets maçındaki son period mücadelesini daha fazla süreye yayalım bu bizim için yeter, kazanırız veya kazanamayız... Cavs maçı yazısında görüşmek üzere... Az kalsın unutucaktım, alttaki linkte son saniye basketimiz var = )

Damien Wilkins ve New Jersey'e son saniye hediyesi

21 Ekim 2009 Çarşamba

Kabus Sessiz Gelir


1995'te Türkiye'de fırtınalar estiren efsanevi Cartel grubunun en başındaki isimlerden biri olan Kabus Kerim müziksel eylemlere devam ediyor. Bu sefer daha sessiz ve derinden ama en az 1995'teki kadar gerçek gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var ?
Kabus Kerim ile kısa bir sohbet imkanı buldum geçenlerde internet üzerinden de olsa ve asıl bombaların 2010'da geleceğini söyledi...Geçen yıllarda kaybettiğimiz efsanevi Detroit'li prodüktör J Dilla'nın ekibiyle çalışmalar devam ediyor şu anda. Detroit meets İstanbul podcast'i yakında piyasada olacak... Sadece hip hop değil elektronikten, funk'a, eski Türk pop soundlarından, başka yerde bulmanızın imkansız olduğu sample'lara kadar çok çeşitli tarzlardan oluşan mixtapelerin olduğu Kabus Kerim'in kendi sayfası alttaki linkte... Stay tuned !!!...

Kabus Kerim's Podcast

20 Ekim 2009 Salı

Bu Sezonun İzlenilesi Yeni Transferleri


NBA'de bu sezon yeni formalarıyla izlemenin ilginç olacağı isimleri paylaşalım o zaman ;

1- Cleveland formasıyla Shaq
2- Lakers formasıyla Artest
3- Memphis formasıyla Iverson
4- Orlando formasıyla Carter
5- 2009 Draft'inde Clippers tarafından 1. sırada seçilen Blake Griffin
6- E hadi son olarak; Toronto formasıyla Hedo...

18 Ekim 2009 Pazar

Hay Kevin Love'ın Kemiği !!


Önceki yazılarda, başarılı bir sezon için ilk şartın sakatlıkların bizden uzak durması olduğundan bahsetmiştik ve ne yazık ki korktuğum şey henüz sezon bile başlamadan geldi başımıza. Önceki gün Chicago ile oynayıp 94 - 90 kaybettiğimiz preseason maçında, rotasyonun en önemli oyuncularından Kevin Love'ın sol el kemiğinde bir kırık meydana geldi ve en az 6 hafta parkeden uzak kalıcak. Tabii bu Love'ı seçen Fantasy Game'ciler için de berbat bir haber...

14 Ekim 2009 Çarşamba

Tyson Fenalarda


Efsane boksör Mike Tyson, Oprah Winfrey'e çok sıkı bir röportaj verdi... Full röportaj alttaki linkte. Evliliklerinden, Holyfield'ın kulağını kıtlatmasına, kızının trajik ölümüne kadar baya bişeylerden bahsetmiş... Fena bunalımlarda gibi görünüyor Tyson. Umarım bu adam delirmez. Aksi halde tüm insanlık için önlenemez problemler yaratabilecek güce hala sahip Iron Tyson.

Tyson Vs. Oprah

13 Ekim 2009 Salı

Pre Season : Raptors: 112 - Timberwolves:97


2. pre season maçımızda Raptors'a mağlup olduk ne yazık ki...Bucks maçından daha zor bir mücadelenin bizi beklediğini yazmıştım, yine de takımın biraz daha sıkı bir direnç göstermesini bekliyordum Raptors'a karşı. Maçta hiç öne geçemedik, ilk period'ta oyunu domine eden taraf Raptors oldu ve 37-14 önde kapattılar ilk periodu. Oyunun henüz başında aldığımız bu 23 sayılık darbeyi de bir türlü bertaraf edemedik. En skorer oyuncumuz Corey Brewer oldu 16 sayıyla ama 4-14 gibi rezalet bir saha içi isabet oranıyla oynadı. Big Al sadece 17 dk. sahada kaldı ve 7-12 ile 14 sayı üretti. Çaylak Flynn de 4-7 isabet oranıyla 14 sayı attı ama yaptığı 5 top kaybı biraz içimizi kararttı. 28 dk. sahada kalan Kevin Love 12 sayı 14 rebound ile double double yaptı. İstatistikler böyleydi T'wolves adına. Raptors'da Hedo dinlendirildi, Chris Bosh ise ilk pre season maçına çıktı, 11 dk. oyunda kaldı ve 9 sayı üretti...
İlk period'ta Minnesota 21'de 6 gibi rezalet bir yüzdeyle oynarken, Toronto maçın başında boş durmadı ve 23-6'lık skor avantajını yakaladı, bir daha da onları yakalayamadık.
Geçen sene pre season'ı 6 galibiyet ve sadece 2 yenilgiyle kapatmıştık. Bu sene Raptors maçından sonra 1-1 olduk. Çok da önemli maçlar değil, o yüzden pre season maçlarını sadece istatistik olarak yazıp kısa tutuyorum ama oyuncuların sezona az bir süre kala form düzeylerini görmek için faydalı maçlar oldukları kesin. Bugun yine Target Center'da Chicago ile oynayacağız, o maçla ilgili yazı da görüşmek üzere...

11 Ekim 2009 Pazar

OBARREY !!!







Marge Simpson, Playboy dergisinin 20. yılına özel pozlar verdi dergiye... 41 yaşında 3 çocuk annesi bir kadın için iyi cesaret...Homer, dergiden 5 yıllık falan bedava donut istemiştir bence bu olaya karşılık...Playboy'un olayla ilgili başlığı da bambaşkaymış; ''The Devil in Marge Simpson''

9 Ekim 2009 Cuma

Mermi İcat Oldu Mertlik Bozuldu: AFRO SAMURAI


Cep telefonlarının, cyborg samuraiların, silahların, en son teknolojik aletlerin ve tabii ki kılıçların kol gezdiği Uzak Doğu'ya hoş geldiniz. Bu sıra dışı, 5 bölümden oluşan Manga serisinin spoiler vermeden olayını anlatalım önce...

Adamımız Afro Samurai, babasını öldüren Justice isimli samurai'ın peşinden intikam için koyulur yollara, ama ne yollar; yarı cyborg samurailar mı ararsınız, oyuncak ayı kafalı samurai mı, yoksa adamlarını cep telefonundan yöneten bir monk mu ? Hepsi ve daha fazlası bu 5 bölümlük manga serisinde üzerine bol kan ve şiddet sosuyla beraber önümüze servis ediliyor...Filmde bir de kafa bandı mevzusu var ki evlere şenlik; Afro Samurai'ın babasını öldüren Justice, 1 numaralı bandı ele geçirir -ki kahramanımızın babasının öldürülme nedeni de bu bant muhabbetidir.- 1 no.lu kafa bandına sahip olmak demek, dünyanın en iyi savaşçısı ünvanını da kazanmak demektir bu alemde, ve 1 no.lu bandın sahibiyle de sadece 2 no.lu bandın sahibi dövüşebilir. Ama 2 no.lu kafa bandının sahibiyle isteyen herkes kapışabilmektedir. Kafa bandı mevzusuna çok da takılmamak lazım, izlerken daha iyi anlayacaksınız zaten muhabbeti...

En başta da söylediğim gibi öykü de aman aman bir durum yok, klasik intikam muhabbeti ama seride öyle bir görsellik var ki manga kültürüyle ilgili her şeyi görmüş geçirmiş fanatikleri bile hiç ummadıkları kadar sıkı bir 125 dk geçirecekler.

Her bölümü 25 dk süren serinin yaratıcısı Takashi Okazaki diye bir abimiz. Okazaki'nin 1999'daki kısa mangasından uyarlanmış Afro Samurai serisi ve kendisi de yapımcı kadrosunda bizzat yer almış. Afro Samurai ile ilgili alışkın olmadığımız bir durumda serinin Japonca değil İngilizce seslendirilmiş olması. Seslendirme kadrosunda Samuel L. Jackson baba çıkıyor karşımıza. Samuel baba 2 karakteri seslendirmiş; Bir tanesi esas oğlanımız Afro, diğeri de Afro'nun yanından ilk 4 bölüm bir an olsun ayrılmayan Afro'nun hayalinde oluşturduğu Ninja Ninja karakteri. Ninja Ninja bugune kadar rastladığım en iyi dizayn edilmiş yan karakterlerden birisi. Kendisi sürekli ot tüttüren, geyikleriyle izleyiciyi yaran ve direk Harlem aksanına (o nasıl bi aksansa artık...) sahip rapper bir zenci. Serinin müziklerinde yine kendi içinde efsane olmuş bir isim var; dünyada milyonlarca dinleyicisi olan, kült statüsüne yükselmiş Wu Tang Clan'in yaratıcısı Rza. Wu Tang'i takip edenler bilir, albümlerinde uzak doğu dövüş kültürlerinden ögelere çok fazla yer verirler ve birinci ilham kaynakları da 60-70 ve 80lerde çekilen kung fu filmleridir. Afro Samurai, Manga kültürünün Hip Hop kültürüyle kesiştiği noktada yer alan bir seri ve ilk bakışta birbirlerine çok uzak gibi duran bu iki farklı kültürü birleştirdiği için bile izlenmeye değer.

Son olarak hikaye ne kadar sıradan olsa da, çizimler, sıra dışı karakterler, seslendirmeler, soundtrack o kadar muhteşem ki izledikten sonra tekrar tekrar izleme isteği uyandırıyor bünyede.
Soundtrack'ten o kadar bahsetmişken buyrun burdan yakın o zaman;

5 Ekim 2009 Pazartesi

Yeni Sezon Taze Umutlar




NBA'de yeni sezonu konuşmak için her ne kadar biraz erken olsa da Minnesota'dan beklentilerimi kısa bir yazıyla paylaşmak istedim...Buyrun T'wolflar = )


Şimdi efendim bilindiği üzere son iki yıldır sadece Al Jefferson'ın eline bakan, rakibe çok fazla hücum rebound'u veren ve zayıf bir kenar yönetime sahip takımdık...Flip Saunders'dan sonra kenar yönetimden bir türlü istediğimiz katkıyı alamamamız ve Kevin Mchale'in yaptığı berbat oyuncu seçimleri yüzünden daha başlamadan biten sezon sayısını söyleyip de moralleri bozmayalım şimdi ve önümüze bakalım. 2009 - 2010 sezonunda neler bekliyor bizi ?


Her şeyden önce bahsetmemiz gereken konu coach değişikliği tabii ki; 80'li yıllarda Lakers'da oynarken yaptığı savunma ile hala hatırlanan, Türkiye doğumlu bir isim; kurt hoca Kurt Rambis geldi takımın başına.Oyunculuk yıllarında savunmada ve reboundlarda gösterdiği insan üstü mücadeleyi takıma alıştırmayı başarırsa T'wolves'u yenmek kesinlikle geçen sezondan daha zor olacaktır.Bunu başarmak kısa zamanda olacak bir iş değil tabii ki. Bu arada Rambis'in 1998-99 sezonunda Lakers'da head coach olduğunu da ekleyelim. Lakers kariyeri pek iç açıcı değil Rambis'in. Head coach olarak kaldığı tek sezonda takım konferans yarı finalinde elenmişti. Kurt Rambis'in lakabı Lakers yıllarında Clark Kent'ti. Taraftarlar maçta taktığı gözlüklere hitaben takmışlardı bu lakabı Rambis'e. Minnesota kariyerinde en büyük dileğimiz gözlükleri çıkarıp Superman pelerinini takması tabii. Rambis'in takıma head coach olduğunu ilk duyduğumda yeni sezon adına umutlanıp sevinmiştim, hala da öyleyim. Coachluk kariyerinde başarıya aç bir isim Rambis. Lakers'taki head coach'luk yıllarında basketbol izleyicilerinin kafasında oluşan soru işaretlerini silmesi için T'wolves yeni bir fırsat ve bunu değerlendirmek için her şeyi yapacaktır diye ümit ediyorum.


Yazının başında da son iki sezondur Al Jefferson'a bağlı bir takım olduğumuzu söylemiştim burda ne yazık ki değişen pek bir şey yok gibi. Hala O olmadan işimiz çok çok zor. Neyse ki sekiz aydır sahalardan uzak olan Big Al, 2 gün önce oynayıp 117-103 kazandığımız ilk pre season maçında Bucks'a karşı 16 dakika sahada kaldı ve 8/6 saha içi isabetiyle 14 sayı kaydetti. Geçen sezonun Al Jefferson olmadan geçen bölümlerini hatırlayıp moralimizi bozmayalım ve bu umut dolu yazıya devan edelim = )


Big Al sadece ilk yarı oynadı ve eski formundan çok uzakta olmadığını kanıtlayan bir performans koydu ortaya ki geçtiğimiz şubattan beri oynadığı ilk resmi maçıydı bu O'nun. Konu açılmışken bu sezon oynadığımız ilk hazırlık maçından bahsedelim biraz. Milwaukee Bucks'tı rakip, en skorer oyuncumuz bu sezon Al Jefferson'a skor bazında en büyük desteği vermesini beklediğim Kevin Love oldu. Sadece 17 dakika sahada kalan Love maçıda 17 sayıyla tamamladı.


Bu maçta en dikkat çekici performans ise rookie oyuncu Jonny Flynn'den geldi; maçı 14 sayı, 7 asist ve sadece 3 top kaybıyla tamamladı rookie guard ve ilerleyen aylarda kendisi adına olumlu beklentilere girebileceğimizin sinyallerini verdi. Twitter hesabındaki bu yazı da kendisinin ne kadar heyecanlı olduğunu gösteriyor = )http://twitter.com/J_Flynn/status/4620542119


Sırp oyuncu Sasha Pavlovic maçı 15 sayıyla tamamladı ve dikkat çeken başka bir isim oldu. Maç boyunca tam 56 kez serbest atış noktasına gitmemiz de ilerisi için iyiye işaret takım adına ki bu serbest atışların 50 tanesini de sayıya çevirdik. Kısacası Rambis dönemi güzel bir galibiyetle başladı. Maçtan sonra gerek coach gerek oyuncular klasik yeni sezonla ilgili iyimser açıklamalar yaptılar ama coach Rambis'in biraz fazla top kaybı yaptığımızı ve şimdilik çözmeye çalıştıkları problemin bu olduğunu hemen söyleyelim. Şimdi önümüzde cuma günü Hedo'nun yeni takımı Raptors ile oynayacağımız maç var. Kısmen daha güçlü bir rakip Raptors. O maçla ilgili yazıyı da burada bulabilirsiniz pazartesi günü.


Tamam şimdi biraz gerçekçi olalım; hala çok genç bir takımız ve bu sene de play off şansımız neredeyse yok denecek kadar az. Ama içeride Big Al ve Love ikilisi pek çok takımın kabusu olabilecek kapasitede bir ikili ve bu sezon sakatlık yaşamassak (ki çok geniş bir kadromuz olmadığı için bu olmassa olmaz kuralımız); geçen seneden çok daha iyi bir galibiyet yüzdesi yakalamamamız için hiç bir sebep yok. Raptors maçından sonra, maçla ve geleceğimizle ilgili yeni bir yazıda görüşmek üzere...